Türkiye’nin doğu ve batı bölgeleri arasında gelir düzeyi açısından doğu aleyhine önemli farklılıklar var. Bu durum doğudan batıya doğru göçün artmasına neden oldu. Gelişmiş yörelerde oluşan nüfus artışı plansız kentleşme, yaşam standartlarında düşüş ve çevre sorunlarını da beraberinde getirdi. Bu sorunların çözümüne ilişkin 1960’lı yılların sonundan bu yana bölgeler arası gelir farklılıklarını azaltmak amacıyla çeşitli kalkınma politikaları uygulandı. Bu kapsamda ilk somut adım 1960 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulması ile atılmış oldu. Devlet Planlama Teşkilatı, sürecin daha hızlı ilerlemesi için Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırladı.
Bu konuda gelişme yakalayan birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye’nin de ekonomik kalkınma hedefleri ve programları kapsamında sanayi ve teşvik politikalarını gündeme alması kritik bir karar oldu. Bu amaçla 1961 yılında hazırlanan bir raporla, Bursa’da ‘Pilot Organize Sanayi Bölgesi’nin kurulması önerildi. İlk olarak 1962 yılında Dünya Bankası’ndan alınan krediyle hayata geçirilen Bursa Organize Sanayi Bölgesi kuruldu ve faaliyetlerine başladı. Böylece Bursa OSB, tüm sorunlarına rağmen bu kapsamda yapılan çalışmalara öncülük yaptı. Bursa OSB ile elde edilen deneyimlerin ardından, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde OSB’lere kredi sağlayan bir fon oluşturulmasına karar verildi. Bu fona devlet bütçesinden de kaynak aktarıldı ve bu fon kullanılarak yurt genelinde planlanan OSB yapımlarına başlandı.

1963’te sürdürülebilir kalkınmada öngörülen başarı yakalanamadı.
Yapılan tüm çalışmalara rağmen 1963 yılında başlayan planlı merkezi kalkınma ile özellikle geri kalmış bölgelerde sürdürülebilir kalkınma açısından kayda değer sonuçların elde edildiğini söylemek pek mümkün değil. Sanayileşme ve şehirleşme ikileminde bölgelerarası dengesizlik artmaya devam etti. Bu dönemde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun az gelişmiş ekonomilerine dair problemler çözüme ulaştırılamadı, özellikle bölgelerde yaşanan iktisadi ve sosyal geri kalmışlık göç hareketlerini artırdı. Bu durumu düzeltmek amacıyla 1972 yılında Kalkınmada Öncelikli Yöreler Dairesi kuruldu. Söz konusu iki bölgedeki bütün iller kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alındı.
Türkiye’de OSB uygulamaları, diğer ülkelere oranla yeni bir fikirdir.
Oysa dünyada Organize Sanayi Bölgesi kavramının ortaya çıkışı 1800’lü yılların sonlarına rastlar. Bu dönemde başlayan sanayileşme hareketlerine paralel olarak bilim ve teknoloji alanındaki buluşlar da hız kazanmıştır. Bu gelişme bazı yerleşim merkezlerinde sınaî işletmelerinin sayısını arttırdı. Gelişen ve değişen ihtiyaçlar karşısında kendiliğinden meydana gelen bu işletmeler, kentlerin dışında plansız yoğunlaşarak ‘Sanayi Bölgelerinin’ ortaya çıkmasında etkili oldu. Sanayi devriminin oluşturduğu sosyal ve ekonomik gelişmelerin özellikle kentlere yansıması, Batı Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 19. Yüzyılda; konut, sanayi, ticaret gibi temel sektörlerde yeni politikaların gelişmesinin önünü açtı. Buradan hareketle, Türkiye’de OSB’lerin kurulması diğer ülkelere göre oranda yeni sayılabilecek bir fikir olduğu söylenebilir.
OSB’ler ile Kalkınma Planı
OSB’ler her ülkede bölgelerarası kalkınmanın temel araçlarıdır.
Hemen her ülkenin kalkınma programında mali ve mekânsal politikalar ve buna bağlı olarak verilen destek ve teşviklerde sanayi sektörü önemli bir ağırlığa sahiptir. OSB’ler ise burada en etkili araçlardan biridir. OSB’ler, belli bir arazi parçası üzerinde küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşlarından meydana gelen, teknolojik ve güçlü altyapıya sahip alanlar veya başka bir ifade ile üretim merkezleridir. Uygulamada ülkelere göre farklılıklar gösteren Organize Sanayi Bölgelerinin esas amacı, ülke içindeki bölgelerarası dengeli kalkınmanın sağlanmasıdır. Organize Sanayi Bölgeleri aracılığı ile girişimcilere fabrika ve üretim tesisi kurma olanağı tanınır. Böylece sanayi üretiminin ve ülkenin refahının artması hedeflenir. Organize sanayi bölgeleri Birleşmiş Milletlerin yaptığı tanıma göre, “Birbiri ile uyumlu üretim yapan küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşlarının plan dahilinde belli bir alanda ve ortak altyapı hizmetlerinden yararlanacak şekilde standart fabrika binaları içinde toplanmaları” şeklinde ifade edilir.
İkinci Dünya Savaşı, OSB uygulamalarında bir dönemin başlangıcıdır.
Bu doğrultuda, ‘Sanayi Bölgesi’ anlayışını sanayileşmenin bir aracı olarak gören İngilizler, 1896 yılında Manchester şehrinde kurulan “Trafford Park” adlı bölge, ilk planlı sanayi bölgesi olarak anlatılır. İngiltere’de organize sanayi bölgelerinin İngiltere’de uygulanmasının başlıca amacı; geri kalmış bölgelerde işsizlikle mücadele etmektir. Söz konusu bu uygulamalar, zamanla Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaygınlaşmıştır. 1929 Büyük Dünya Bunalımının İngiliz ekonomisinde yarattığı yıkım yıllarında krizden en çok etkilenen kömür, çelik ve gemi inşa sanayilerinde yaşanan işsizlik, ülke genelinde kayda değer sorun yaratmıştır. Burada işsiz kalan kesim gelişmiş sanayi merkezlerine akın etmeye başladı.
Öte yandan 1936-1938 yılları arasında İskoçya ve Galler’de altı adet sanayi bölgesi faaliyetlerine başladı. ABD’de ise sanayi bölgesi uygulamasına 1899 yılında geçildi. Öngörüsü yüksek bir anlayışla hayata geçirilen ve başarılı sonuçlar elde edilen bu uygulamalar, 1905 ve 1909 yılları arasında Chicago kentinde ‘Central Manufacturing District’ ve ‘Clearing’ adlı iki sanayi bölgesi ile somut hale geldi. Bu örnekler modern anlamda sanayi bölgelerinin ilk örnekleri olmuştur. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte başlayan dönem Organize Sanayi Bölgelerinin uygulaması açısından bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bu dönemle birlikte OSB uygulamaları küresel ölçekte yaygınlaştı ve başlangıç amacından oldukça farklı bir ekonomik sürece evrildi.
Avrupa ülkelerinde OSB’lerin özgün adı ‘Sanayi Parkı’dır.
Kısaca özgün adı ‘sanayi parkı’ olan OSB’ler, Amerika ve İngiltere ile birlikte 20. yüzyılda diğer gelişmiş ülkelerde ise Sanayi Bölgesi uygulamaları giderek arttı. Bu uygulamaların amacı sanayicilerin altyapılı arsa ihtiyaçlarının karşılanması ile firmaların kar elde etmelerini sağlamaktı. Bir başka ifadeyle; ilk uygulamalar özel sektör eliyle kar elde etmek amacıyla gerçekleştirildi. Sanayileşmenin başlangıcında bir sanayi işletmesi kurabilmek için yatırımcı arazi satın almak, altyapı yatırımlarını yapmak, işletme binasını inşa etmek, makine ve donanımı sağlamak, insan gücünü temin etmek ve üretime geçebilmek için işletme sermayesini sağlamak zorundadır. Ayrıca girişimcinin tüm zorluklarla oluşturduğu sanayi kuruluşları, her zaman kentler ve kentte yaşayanlar tarafından istenmeyen unsurlar olmuştur. Kent dışına çıkma ise sanayi tesislerini ve yatırımcıları pek çok güçlükle yüz yüze bırakmıştır.
OSB’ler sadece bir kent düzenlemesi değil, ekonomide lokomotif güçtür.
Organize Sanayi Bölgeleri, işte tam da bu noktada gerek sanayicilerin gerekse KOBİ’lerin bu ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla kurulmuştur. Yine OSB’lerin var olma nedeni ve önemi de burada yatıyor. Organize Sanayi Bölgeleri genel anlamda; birbirleriyle işbirliği içinde üreten KOBİ’lerin planlanan bir alan üzerinde ve ortak altyapı hizmetlerinden yararlanacak şekilde standart yapılar içinde toplanmalarıdır. Öte yandan OSB’ler sanayi yatırımlarının teşvik edilmesinde, planlı yerleşimin sağlanmasında, düzenli kentleşmenin oluşturulmasında ve istihdamın artırılmasında etkili bir araçtır. Başlı başına bir teşvik aracı olan OSB’lere yapılan yatırımlara birtakım ek teşvikler de sağlanır, bu da girişimci ve yatırımcının elini kolaylaştırır. Kalkınma planı hazorlanırken OSB’ler ön planda olmalıdır.
Özellikle altyapı tesislerinin yüksek yatırım harcamalarına ihtiyaç duyulması, yine zorlayıcı faktörlerin başında gelir. Dolayısıyla OSB’ler altyapı tesislerinin yeterli düzeyde bulunması, firmalara önemli bir kuruluş yeri avantajı sağlar. OSB’ler bir mekân düzenleme aracı olduğu gibi, aynı zamanda ekonomik gelişimin lokomotifi konumundadır. Organize Sanayi Bölgeleri; örgütlü, düzenli ve planlı bir yaklaşımın ürünleri olarak ülke ekonomilerinin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Etiket : Kalkınma planı