Türkiye ekonomisinin içinden geçtiği büyüme ve modernleşme sürecinin sürdürülebilirliği açısından yeni yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Hızla küreselleşen dış pazarlarla bütünleşen bir ekonominin başarısının temel noktası, rekabettir. Çeşitli sektörlerle geniş bir coğrafi alanda varlık gösteren Türkiye; özel sektörünün rekabet gücünü artırılmasında kümelenme modeli, sanayi politikaları ve yerel yatırım ortamlarının doğru bir noktaya taşınması kritik önem taşımaktadır. Bu makalede, Türkiye’deki yerel kalkınma tartışmalarını rekabet gücü perspektifinden ele alarak, kümelenme ve OSB’lerin bu noktada üstlendiği görevi değerlendirmek istedik. Makale sonunda söz konularla ilgili bir dizi politika önerisi de yer alıyor. Son yıllarda önemli bir dönüşüm sürecine giren Türkiye ekonomisi, bu dönüşümde küresel ekonomideki gelişmelere entegre olmayı başardı. Gelişen teknolojilerle birlikte bilgi, iletişim ve ulaştırma teknolojilerindeki ilerlemeler uluslararası sınırların bağlayıcılığı giderek azaldı. Hızla hareket edebilme kabiliyeti kazanan sermaye, şirket üretimlerinin çok sayıda ülkede gerçekleştirebilmesinin önünü açtı. Şirketlerin rekabet gücü ve ekonomi politikaları açısından bakıldığında ise; söz konusu değişim yeni yaklaşımların ve inovatif düşüncenin gelişmesini zorunlu kıldı. Bu durum, ekonomide söz sahibi aktörlerin bir yandan küresel eğilimleri çok iyi takip etme baskısını artırırken diğer yandan da içinde bulunduğu bölgenin avantajlarından azami ölçüde faydalanmasını gerekli hale getirdi.
Bölgesel kalkınma, yeni eğilimlerle bambaşka anlam kazanıyor.
Öte yandan Türkiye’de üretim yapısının sektörel ve bölgesel çeşitliliği, yerelleşmenin önünü açtı. Fakat bu süreç aynı zamanda politika araçlarının tasarımını da zorlaştırdı. 400 milyar dolarlık bir ekonomisi ile dünyadaki 18. büyük ekonomi, 70 milyonluk nüfusuyla dünyadaki 17. büyük ülke konumunda olan Türkiye, gelişmekte olan ülkeler arasında kayda değer konuma sahip. Yaklaşık 80 sektörde 85 milyar dolarlık ihracat yapan Türk sanayisi, hem ürün grupları bakımından hem de coğrafi yoğunluk bakımından önemli ölçüde çeşitlendi. Özel sektöre dayalı üretimin çeşitliliği, coğrafi açıdan büyüklüğü, uzun yıllara dayanan demokrasi yönetimi ile dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında yer alır. Küresel ekonomide özellikle belirleyici olan Avrupa Birliği’ne entegrasyon konusunda da önemli mesafe kat eden Türkiye’yi kendi alanındaki ülkeler arasında benzeri olmayan bir konuma taşımıştır. Bu stratejik konum Türkiye’yi bir yandan yerelleşme ve kalkınmada öncelikli yapıya taşırken diğer yandan farklı ülkelerde uygulanan ve başarılı olan politikaların Türkiye’ye transfer edilmesi veya uygulanması konusunda dikkatli davranmasını zorunlu hale getirmiştir. Örneğin Avrupa Birliği’ne yeni üye olan, özel sektörü ve girişimci altyapısı Türkiye’den çok farklı olan ve üretim yapısı sınırlı sektörden oluşan bir ülkede başarılı sonuçlar alınan kümelenme ve bölgesel kalkınma araçları, Türkiye’de beklenen sonuçları getirmeyebilir. Başka bir ifadeyle; bir ülkede sadece üç sektördeki kümelenmeye odaklanmak ile yaklaşık otuz kümelenmeye odaklanmak aynı şey değildir ve ikisi arasında önemli farklar bulunur. Bu farklılıkların temelinde ise; bir yandan küresel eğilimleri yakından takip etme, öte yandan yerel olarak hareket eden bir yapıyı inşa etme gerekliği yatar. Bölgesel kalkınma işte tam da bu noktada yani bu yeni eğilimler ışığı altında bambaşka anlam kazanıyor.
Ekonomide mikro alanda sektörel ve bölgesel politikalar belirlenmeli.
Ülkelerde daha önceleri bölgeler arası farklılıkların giderilmesi öne çıkarken, bugün itibarıyla rekabet gücü için bölgesel politikaların belirlenmesi ve uygulanması zorunlu hale geldi. Ekonomi politikalarında merkezi ve makro yaklaşımların yanı sıra mikro konuları da değerlendirebilen, sektörel ve bölgesel önceliklere göre politika araçları belirleyip harekete geçirebilen bir yapılanmaya duyulan ihtiyaç bugün kendisini daha fazla hissettirmektedir. Bu durum Türkiye için de farklı değildir. Avrupa Birliği’ne üyelik perspektifi taşıyan Türkiye, bölgesel politika araçlarını kullanabilme kapasitesini geliştirmek zorundadır. Aynı zamanda, başta Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerle ekonomik entegrasyon süreci ve Doğu Asya ekonomilerinin küresel anlamda yarattığı rekabet baskısı, Türkiye ekonomisinin büyümesi açısından yeni açılımları gündeme getirmiştir.
Kümelenme yaklaşımı OSB yapılanmalarını görünür kıldı.
Türkiye ekonomisinin son yıllarda yakaladığı büyüme ivmesini sürdürebilir kılması, kurumsal altyapısını güçlendirmesine bağlıdır. Bölgesel kalkınma; küresel düşünüp yerel hareket edebilme anlamına gelir. Bu ise yerel ölçekte kurumların inşasıyla mümkündür. Yerel kurum ve işletmelerin kapasitelerinin artırılması, yenilerinin kurulması ekonominin son dönemde yakaladığı büyüme performansının sürdürülmesine kritik katkı sunacaktır. Bu yazımızda, Türkiye’nin rekabet gücüyle yakından bağlantılı yerel kurumların bir dizi gözlemlerini ortaya koymaya çalıştık. Türkiye’de yeterince gelişmemiş ancak orta vadede önem kazanacak olan kümelenme yaklaşımının önemini vurgulamaya çalıştık. Günümüz ekonomilerinde, rekabet gücü ve yerelleşme kavramlarının birlikte anılması, kümelenme olgusunu tartışmanın merkezine oturtmuştur. Türkiye ekonomi politikalarında henüz gündeme gelen kümelenme yaklaşımının yerel yatırım ortamlarında ve bölgesel kalkınmadaki önemi yurt genelindeki OSB’leri üstlendikleri işlevler açısından daha görünür kılmıştır. Bugünün gerçeği teknolojik gelişmeler sonucunda üreticilerin içlerinde bulundukları coğrafi alana bağımlılıklarını ortadan kaldırıyor. Bu sayede işletmeler faaliyetlerini artık üretimin daha ucuz olduğu bölgelere kaydırmalarını gündeme getirdi. İşletmelerin bilgi iletişim teknolojileri sayesinde üretim süreçleri rahatlıkla bölümleyip, dünyanın farklı ülkelerine taşınabilmelerini sağladı. Dolayısıyla, şehirler ve bölgeler, bu yatırım akımlarından daha fazla pay alabilmek için birbirleriyle yarışır hale geldi. Aynı zamanda da bölge girişimcilerine daha az maliyetli ve daha kaliteli yatırım ortamı sağladı.
Türkiye’de yerel yatırım ortamlarının iyileştirilmesi için kurumsal altyapının yerel ölçekte güçlendirilmesi önem taşıyor. Türkiye’nin bu anlamda kurumsal tecrübesi bulunuyor. İlki 1961’de Bursa’da kurulan Organize Sanayi Bölgeleri’nin sayısı bugün itibarıyla 325’e ulaştı. Sanayi işletmelerine nitelikli altyapı hizmetlerini sağlayan OSB’ler, yerelleşme ve kümelenme sürecinde Türkiye’nin rekabet gücünün artırılması için elinde tuttuğu önemli kurumsal araçlardır. Son olarak, Türkiye’nin orta ve uzun vadede uygulayacağı rekabet stratejisi içine yerelleşme ve bölgesel kalkınma perspektifini nasıl daha etkin kılınacağı üzerine çalışması gerekir.